Yusuf Kaplan dünki yazısında Toynbee´nin şu sözünü aktarıyor: ?Osmanlı durduruldu, dev uyutuldu. Dev uyanırsa, kimse durduramaz?!
***
Arnold Joseph Toynbee, çağın en önemli tarihçilerinden.. İngiliz asıllı. Türkiye üzerine özgün ve dikkate değer görüşlere sahip. Tarih, tarih felsefesi, kültür ve medeniyet gibi kavramlarla ilgilenenlerin yakından tanıdığı biri.
Onun en bilinen sözlerinden biri de şu; ?Bundan sonra Türk kütüphanelerini yakmaya lüzum kalmamıştır. Çünkü harf inkılabıyla bu hazineler örümceklerin yuva yaptığı raflarda kapanıp kalmaktan başka bir şeye yaramayacaktır?.
***
Sayın Kaplan, Toynbee´nin Osmanlı´ya ilişkin yukarıdaki sözünü aktarırken, aklıma ister istemez, bir zamanlar Başbakan sayın Ahmet Davutoğlu´nun yeni Türkiye´yi anlatırken dillendirdiği, ?düzen kurucu ülke? tanımı geliverdi.
Sayın Davutoğlu, ?Ortadoğu´nun, Kafkaslar´ın ve Balkanlar´ın en büyük ülkesiyiz, bu bölgede düzen kurucu ülke biz olmalıyız? deyivermiş, ardından da şöyle devam etmişti: ?Balkanlar deyince çatışma, Kafkaslar deyince etnik farklılıklar ve Ortadoğu deyince gerilim akla geliyor. Biz bu üç bölgenin en güçlü ülkesiyiz ve bu bölgedeki düzenden kendimizi sorumlu hissediyoruz. Türkiye hemen tüm komşularından coğrafi, askeri ve ekonomik olarak çok daha büyük. Dolayısıyla düzen kurma misyonu bizimdir?.
***
Bilinen bir gerçektir ki, özellikle son on yıldır Türkiye´nin başta bölgemiz olmak üzere, dünyanın pek çok yerinde sergilemiş olduğu hamleler ülkemizin hızla küresel bir güç olma yolunda ilerlediğinin izleriyle doluydu.
Bu gerçek, 5-6 yıl önce, Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından şöyle duyurmuştu: ?Türkiye enerjisini iç çatışmalarla tüketen bir ülke olmaktan çıktı. Bugün Türkiye´yi dikkate almadan bölge değil dünya dengeleri içinde de hesap yapılamaz??
***
Duyurulmuştu, duyurulmasına da, ?dev uyanırsa, kimse durduramaz? uyarısı unutulmuş ya da sümen altı edilmiş değildi ki!
Yavaş yavaş örüldü ağlar; bir bir krizler patlayıverdi, yeni yeni sorunlar nüksedip, kabuk tutmuş yaralar kaşındıkça kaşındı?
Amaç, dinamik Türkiye´nin enerjisini farklı mecralara kanalize etmekti. ?Düzen kurucu ülke? konumundan ?düzene uyucu? rolüne indirgemekti Türkiye´yi.
Kartlar açık oynanıyordu artık.
Hele son birkaç yıldır!
Kimler, kimler, kimler...
Çok direndik, çok mücadele ettik.
Mücadele ettik de, ?içimizdeki İrlandalılar?a o denli ayık olamadığımızı itiraf etmeliyiz.
Tabir yerindeyse, yedi düvele karşı açıktan-gizliden savaş veren Türkiye, sağ gösterilen yerden değil de, soldan almıştı darbeyi.
Türkiye´yi yönetenler, bu ülkeyi ?düzen kurucu? kılmaya çalışanlar, bu darbenin farkına 7 Haziran seçimleri sonucuyla vardılar.
Zira, 7 Haziran seçimlerinde yapılan şey, etnik kimliklerin parlatılması ve böylece tüm etnik-ayrıştırıcı unsurları yeniden ?Osmanlı? çatısı altında toplayıp, ?Yeni ve Büyük Türkiye? idealinin peşinde koşanlara çelme takmaktı.
Evet, yapılan buydu.
Milleti ayrıştırmak, kutupları daha da belirginleştirerek, birliğin, dirliğin ve uyanmanın önüne geçmek?
Dedik ya, ?içimizdeki İrlandalılar? buna dünden razıydı ve 7 Haziran tarihi onların hainlik ve kahpeliklerinin cilalandığı önemli dönemeçlerden biri olarak belleklerdeki yerini alıverdi.
***
Yazımızı Yusuf Kaplan´la başlatmışken, O´nunla sonlandıralım.
Sayın Kaplan, ülkemiz ve bölge üzerinde oynanan oyunları 4 temel başlıkta topluyor.
Çok önemli noktaların altını çiziyor.
Bizden takip etmesi.
İşte 4 temel sebep ? etken:
Birincisi: Küresel sistemin yüzyıllık yegâne projesi, EhI-i Sünnet omurga´yı çökertmek. Bunun için de Türkiye´nin önünü kesmek ve İran´ın önünü açmak. Mezhep çatışmasını kışkırtmak ve Müslümanı Müslümana kırdırmak. Böylelikle İslâm dünyasını tam ortadan ikiye bölmek...
İkincisi: Etnik kimlikleri, İslâmi kimliğin ününe geçirerek, İslâm dünyasının daha da parçalanmasını ve sınırların yeniden küçük küçük dilimler çizilmesini sağlamak.
Üçüncüsü: Mısır´dan sonra Türkiye´nin de düşürülmesi. Bunun başlıca yolu, Türkiye´de etnik kimliklerin İslâmî kimliğin önüne geçirilmesi, Müslüman kitlelerin hızla seküleştirilerek protestanlaştırılması. İslâmî duyarlıklarının aşındırılması.
Dördüncüsü: Bize düşen şey, başta Kürtler olmak üzere bütün toplumun ortak paydasını oluşturan İslâmî kimliğin ilim ve irfan geleneklerimiz ekseninde güçlendirilmesi. EhI-i Sünnet Omurga´nın İlim ve irfan gelenekleri ekseninde Balkanlar, Kafkaslar ve Türk cumhuriyetlerinde de pekiştirilmesi, ?dev?in yeniden uyanmasını, İslâm dünyasını yeniden toparlamasını, İslâm dünyasının gerçek bağımsızlığına kavuşmasını ve nihayet sömürgeci Batılıların bölgemizden kaçınılmaz olarak uzaklaştırılmasını sağlayacaktır.
Batılıların Türkiye´yi içeriden ve dışarıdan kuşatmalarının temel nedeni işte bu!
***
?Bize düşen şey, particilik, fırkacılık, meşrepçilik yapmadan, ? yaptığımız yanlışlıkları tenkit etmek; hızla çözülen eğitim, medya, kültür, gençlik ve sosyal yapının kalıcı şekillerde bizim medeniyet dinamiklerimiz çerçevesinde nasıl yapılandırılabileceğine, velhasıl bu büyük varoluşsal sorunlarımızın nasıl çözümlenebileceğine ilişkin umut ve ufuk vadeden köklü, esaslı ve kalıcı tekliflerde bulunmak.
İşte o zaman hakikatten süt emen ?dev?in uyanması ve tarihî bir yürüyüşe soyunması -Allah´ın yardımıyla- kaçınılmaz hâle gelecektir. Vesselâm.?