Av. Ebubekir ELMALI Yazdı...
Geçenlerde ulusal bir kanalda yayınlanan programda eski bir siyasetçi “Kürt halkı diye bir şey yoktur, Kürt yoktur, Kürt dediğiniz Türktür” dedi.
Varı yok sayan bu anlamsız söylem hiç bir tarihi,sosyolojik, kültürel dayanağı olmayan siyasi ideolojik olgulardan beslenen,manasız ve provakatif bir söylem olarak kayıtlara geçti. Bu inkarcı ve yok sayıcı söylemler ülkede birileri tarafından konjonktürel olarak prim yapmak amacıyla ara ara söyleniyor.
Bu ideolojik iftiraların çok şükür ki ülkemizde karşılığı yok. Türkiyede Kürtleri aslında çok iyi anlayan sessiz bir çoğunluk var. Bu sessiz çoğunluk Kürtlerle kökü kadime dayalı dostluğun gerektirdiği tarihi bilince ve sorumluluğa sahipler.
Yine bu sessiz çoğunluk etnik farklılıklara dair yorumlarını Kuran-Kerim tedrisatından geçirmiş, Peygamberimizin veda hutbesinde ete kemiğe bürünmüş “ümmetçi” anlayışı ile harmanlayarak doğru zeminde konumlanmışlar.
Bu idrak ve şuur türlü renklerden oluşan milletimizin her türlü rengini ve vasfını koruyarak önümüzdeki yüzyılı birlikte inşaa etme iradesini ortaya koymak adına ümit verici.
Emperyalizmin değirmenine su taşımayalım;
Aslında homojen yapı ve tekli anlayış ile çoğunluğun hâkimiyetinde tahakkümcü bir düzen kurmak ve sair renkleri yok etmek ya da hiç değilse “yokmuş”gibi davranmanın altında yatan motivasyon emperyalizmin “sömürgecilik iştahıdır”.
Çünkü kodlanmış verili ideolojinin haricindeki her şeyi ötekileştirmek, inkar etmek huzursuzluk ve baskı yaratır.
Baskının olduğu yerde terör ve savaş eksik olmaz. Terör ve savaş varsa orada silah ihtiyacı vardır. Silah ihtiyacının olduğu yerde tabiki tek kazanan vardır o da kandan ve kaostan beslenen emperyalistlerdir.
Diğer yandan emperyalistlerin tekçi düzeni salık vererek bunu güvenliğin ve sonsuzluğun anahtarı olarak göstermesi eşyanın tabiatına aykırıdır.
Fıtri farklılılar rahmettir ;
Toprak altındaki tohumu düşünün. Bu tohum yeşermek için bağrına sığındığı toprağın biyolojik özelliklerine ihtiyaç duyar. Toprak ise verimli kabul edilmesi için o tohumun fıtri özelliklerine ihtiyaç duyar. En nihayetinde o tohum ve toprak suyu arzular. Yağmur ile birlikte tüm bileşenler tamam olur ve biiznillah tohum yeşerir. Bu bir verimliliktir. Bu verimlilik oluşurken ne tohum toprakla aynı birleşendir, ne de yağmur tohum ve toprakla aynı bileşenlerden oluşur. Her biri farklı fıtrata sahiptir ve bu fıtri farklılık adeta birbirleri için rahmettir.
İşte bu örnekte olduğu gibi ülkemizde de birbirinden farklı etnik kimlikler birbirinden farklı kültürel sosyolojiye sahiptir. Kürtler tarihleri ve yaşadıkları inatçı coğrafyanın etkisiyle farklı sosyo-kültürel kabiliyetler kazanmışlardır. Kürtler kendilerine özgü fıtri özellikleriyle Anadolu’nun kaotik zemininde islam bayrağının her daim dalgalanmasında Türklerin yanında olmuşlardır.
Farklı milletlerden oluşan bu iki farklı kültürel mozaik bu coğrafyada birbiri ile iç içe geçerek aynı amaca hizmet ettiklerinde nice tarihi başarılara birlikte imza atmıştır. Her bir farklılık birbirinin eksiğini kapatarak “tam”ı oluşturmuştur. İki farklı yarım bir araya geldiğinde tam oluyorsa bu farklılık fitne olarak değil rahmet olarak nitelendirilmelidir.
“Var”ları görebilmek için var olana sırf bize aksi öğretildi diye “yok” dememeliyiz.
Farklı renklere karşı renk körü gibi davranmayız.
Kürtler’in bir tarihi ve bu tarihin üzerinde yaşadığı bir coğrafyası var. Bu kadim tarih ve bu tarihin yaşadığı coğrafyayı nasıl yok sayabiliriz ?
Kürt tarihi ve coğrafyasının olduğu yerde elbette kadim bir Kürt kültürü var demektir.
Bu kültürün içinde kültürü nesilden nesile aktaran bir dil (Kürtçe) var.
Bu zengin kültürü ve Kürtçeyi nasıl yok sayabiliriz?
Ağa, ağalık divanı, seyda, mele,gibi Kürt kültürünün ve özellikle Kürt edebiyatının taşıyıcı kolonları var.
Bu koskoca külliyatların motivasyonu olan edebiyatı nasıl yok sayabiliriz?
Kürt kültürünün felsefik sınırlarını belirleyen Ahmedi Hani(Xani) felsefesi var. Tasavvufi-rehber olan bu felsefeyi nasıl görmezden gelebiliriz?
Kürtlerin kalpleri ve bu kalplerde yaşayan “Mem ü Zin” de destanlaşan vuslata hasret aşkları var. Köz köz yanan bir aşkı ve bu aşkın maşukunu nasıl yok sayarız?
Düğünleri var, stranlarda saklı acı ve hasretleri var. Bu melodileri nasıl susturabiliriz?
Dengbej ile bizlere geçmişten ders çıkartılacak haberler var. Kürt tasavvufi edebiyatının duayeni Feqiye Teyran’ın gönüllere nakış gibi işlediği “bağımda kış oldu, gülistan zamanında” dediği vakitsiz vuslatlara sitem ettiği “Ay Dilbere’ var.
Melayê Cizirinin divanı var ,içinde biraz Yunus biraz Mevlana var. Melayê Ciziri yoksa ne Yunus ne de Mevlana tam olur oysa…
Yani var da var. Ama var olanı yok diyerek inkar etmediğimiz zaman var olanların varlığınının faydasını görebiliriz. Bu kadim kültürle hep birlikte zenginleşmek varken neden yok sayarak bu kültürel hazinelere sırtımız dönüyoruz ki…
Kaldıki varı inkar ederek de varı yok edemeyiz.
O halde inkarcı ve yok sayan emperyalist ideolojik oyunları bozmaya var mısınız?
Gelin hep beraber ideolojik tabularımızı yıkalım. Kendi ellerimizde yaptığımız sonra kutsiyet atfederek tapındığımız ideolojik putlarımızı gönül Kabe’mizden temizleyelim.
Emperyalistlerin bize hazır giyim diktiği ve gardrobumuza astığı sonu “izm”ile biten ideolojik fikri elbiseleri giyinmeyi reddedelim. “Ama”ve “niye” gibi fikrimize yerleştirilen fitneleri bertaraf ederek, her bir farklılığın kendi kültürünü muhafaza etmesini ve kendi şakilesine göre hareket etmesinin tabii olduğunu aklımızdan çıkartmayalım.
Birbirimizi dinleyelim, empati yapalım, birbirimizin müstahakı değil gelin birbirimizin muhatabı olalım.
Biz birbirimizin muhatabı olmadığımız zaman emperyalist güçler hem biz Türklerin hem de Kürtlerin müstahakı olur. Bunu millet olarak defalarca yaşadık ve hala yaşıyoruz.
Birlik olalım ve Türkiye’nin geleceğini yani Türkiye Yüzyılını hep beraber inşaa edelim.
Şu tarihi,coğrafi ve kültürel gerçeği asla aklımızdan çıkartmayalım;
“Kurd û Tirk li vê coğrafiyeda birayên hev in”
“Kürd ile Türk bu coğrafyanın iki kardeşidir.”
Erzurum
21.11.2024