Tarih: 20.06.2015 02:41

Kur´ân Okumak Kaç Saatte Öğrenilir?

Facebook Twitter Linked-in

Kardeşlerim, düşünebiliyor musunuz, Allah´ın sözüdür Kur´ân-ı Kerim ve biz her vesileyle Allah´ın sözünü yâd etmeye çalışan bir milletiz.
Eskiler bu aya Kur´ân ayı derlermiş.
Bugünleri ganimet sayıp, bilmiyorsak Kur´ân okumayı öğrenmek lazım.

SAATLER ÖLÇÜLECEK DERECEDE KISA VE KOLAY ?

* Efendimiz´in (sav) en büyük mucizesi olan Kur´ân´ı okumayı öğrenmek, hangi dilde olursa olsun okumayı bilen bir kimse için saatlerle ölçülecek kadar kısa süren, kolay bir şeydir.


* "Amma yaptın hocam, biri latin alfabesi diğeri Arap alfabesi" diyenlere şunu sormak gerekir: ´E´ şeklinin hangi harf olduğunu, o harfin okunurken nasıl bir sese karşılık geldiğini biri bize öğretmeseydi, Arap veya latin alfabelerindeki harflerin şekilleri arasında hangimiz için bir fark olurdu. İkisi de acayip şekillerden başka bir şey ifade etmezdi değil mi?

* Kaldı ki, bir dilde okumayı öğrenen herkes okuma işinin mantığını çözdüğü için başka bir dilde okumak için sadece harflerin çıkardığı sesleri ve bir kaç basit kuralı öğrenmesi yeterli olacaktır.

* O sebeple Kur´ân okumayı öğrenmek zor diyenler ya bunu kasıtlı söylüyordur ya hiç, bir hocanın dizi dibine oturup öğrenmeyi denememiştir ve öğrenme kapasitesinin beş yaşındaki çocuklardan bile aşağıda olduğunu peşinen kabul ediyordur. Velhâsıl yaşı kaç olursa olsun şu satırları okuyabilen herkes, Kur´ân okumayı da kolayca öğrenebilir.

ARAPÇA BİLMEDEN DE KUR´âN OKUNUR MU?

* Evet, meâlini anlayacak kadar Arapça bilmek çok güzeldir fakat şart değildir. Öncelik okumaktadır. Şimdi bazı cahiller çıkacak, ´Arapça bilmeden, mânâsını anlamadıktan sonra okumanın ne faydası var?´ diyecektir.

* Kardeşlerim, dinimizden olmayan herkese, dinimizin emirlerini akıl yoluyla ispatlamak gibi bir zorunluluğumuz yoktur. Bu din, iman dinidir. Yani görmediğini, Efendimiz´den (sav) duyduğu, öğrendiği şekliyle kabul etme dinidir. O sebeple böyle bir soru soran cahille sözü uzatmaya lüzum yoktur. Daha meâl´in mânâya karşılık gelmediğini bile bilmeyen kişiye ne anlatılabilir ki?

* Meâl, Arapça bir kelimenin, cümlenin Türkçe´deki karşılığıdır. Fakat mânâ bu karşılıktan çok daha fazlasını içerir.
Araplar dahi Kur´ân´ı doğru anlamak hususunda ihtisas yapmış kimselere müracaat eder. Tefsir diye bir ilim vardır.

* Kur´ân´ın mânâsı ancak Allah Teâlâ kişinin kalbine ilham ettiğinde anlaşılır.
Diğer türlü, kırık dökük Arapçasıyla tercüme edip, ben Kur´ân´ı anladım, sırrını çözdüm diyenlerin hâline benzer ki bu, en hafif tâbiriyle komik duruma düşmektir. Buna bir örnek de şuradan verilebilir. Kur´ân okunurken müminlerin gözleri yaşarır. Oysa çoğu ne denildiğini anlamamıştır bile. İşte bu mânânın sırrıdır ki, bunun da kelime karşılığı zaten yoktur.
Kalpte hissedilir.

KUR´âN OKUMAYI ÖĞRENMESEM NE OLUR?
* Hiçbir şey olmaz! Ama bu, boş ver öğrenmesen de olur mânâsında değil, öğrenmeyenden hiçbir şey olmaz olarak okunmalıdır.

* Evet insan, namazda okuyacağı kadarını güzelce ezberlese bu onun farz ibadetini yerine getirmesine yeter ancak kişi bir dine inandığını iddia edecek ve o dinin kitabını okumayı bile bilmeyecek.
Bu biraz komik hatta tirajikomik bir durumdur.

* Müslümanın en azından meâlini anlamasa bile, mânâsının kalbine akmasına vesile olacak kadar Kutsal Kitabı´nı, Rabbinin Hitâbı´nı okuyabilmesi dinini yaşamadaki azmini göstermesi açısından şarttır.

KUR´âN OKUNURKEN DİNLEMEK FARZDIR!
* Kur´ân-ı Kerim okunurken dinlemek farzdır. Evet, evet yanlış okumadınız.
Namaz gibi, oruç gibi farzdır.

* Yani Müslümanım diyen kişi, Kur´ân okunurken edebini takınıp, sükûnetle dinlemekle yükümlüdür.

* Değil ayaklarını uzatıp sere serpe yatmak, başka hiçbir işle uğraşmadan, hatta tekrar etmek için dudaklarını bile kıpırdatmadan, sessiz ve sakince dinlemek gerekir, Kur´ân-ı Kerim´i.

* Kur´ân´a abdestsizken el sürülmez, tutulmaz. Ancak ezberden okunabilir.
Yani bir türbenin, kabristanın yanından geçerken veya vefaat etmiş bir yakınımız aklımıza geldiğinde, abdestimiz olmasa da, ezberimizden 1 Fâtiha 3 İhlas ve biliyorsak Mülk sûresini okuyabiliriz.

* Burada şunu da hatırlatmakta fayda vardır; uygunsuz bir yere konulmuş, Kur´ân´ı münasip bir yere kaldırmak için de ille abdest gerekmez.
Abdest, Kur´ân´ı okumak amacıyla ele almakta aranılan şarttır. Birisinin görmeyerek üzerine basmasındansa, abdestsiz olan diğerinin alıp bir yere kaldırması yeğdir.

* Kişinin gusül abdesti olmadan Kur´ân´ı dinlemesinde bir mahsur yoktur, yine de Cenâb-ı Hakk bu durumdaki kişiye mümkün olan en kısa sürede gusül ederek bu hâlden kurtulmasını emretmiştir. Bir mecburiyet yoksa, önce gusül etmesi sonra Kur´ân dinlemek dahil, diğer işlere koyulması en doğru olanıdır.

* Kur´ân okurken veya okunurken hanımların ve beylerin tesettürlerine dikkat etmeleri gerekir. Tesettüre uymayan kıyafetler ve hâller içindeyken Kur´ân okumak da dinlemek de doğru değildir. Zira Kur´ân´dan bize konuşan Rabbimiz Allah Teâlâ Hazretleridir.

* ´Ben dinlerim, canım böyle istiyor.´ diyene, ´Hiç kusura bakma, senin kitabın değil Allah´ın kitabı.
Nasıl okunacağına da, nasıl dinleneceğine de O karar verir. Dini senin ya da bir başkasının keyfine, rahatına göre değiştirmek kimsenin haddine değildir. Değiştirdiklerini sananlar da, bu dini değiştirmemiş, kendilerine yeni bir din kurmuşlardır. Allah indinde tek din İslâm´dır.´ diye hatırlatmakta fayda vardır.

* Kıymetli dostlar, elbette bizler sevap tüccarı değiliz, Allah Teâlâ´nın emrettiği bir şeyi sevap kazanacağız diye değil, O emrettiği için canımıza minnet bilip, seve seve yaparız.

* Ancak Rabbimiz, emrini bu şekilde tutanı Kur´ân okuyanı farklı şekillerde mükafatlandıracağını Efendimiz (sas) bizzat müjdelemiştir. Ama kulları rağbet etsin diye Cenâb-ı Hakk bu ayda, Kur´ân´ın her harfine en az 700 sevap verir, derecesini 700 kat artırır, 700 günahını siler.

* Üstelik bu ihsan ve ikram sadece okuyanın kendisine değildir. Çoluğuna çocuğuna, göçmüşlerine, komşusuna, akrabasına bile Hazreti Allah, o kimsenin okuduğu Kur´ân hatırına ikramda, ihsanda bulunur vesselâm.

OKUYANA, OKUTANA, OKUNANA RAHMET...
Kıymetli dostlar, müşâhade ehli olan veliyullah tarafından aktarılan sayısız hâdise vardır. Bunlardan bir tanesini, bugünkü konuyla olan münasebeti sebebiyle sizlerle paylaşalım istedik.

Bir beldede, namazla, oruçla, ibadetle arası pek iyi olmayan, nefsini tatmin etmekle meşgul bir adam, âni bir şekilde ölüverir.
Öyle ya, ecelin, emekliliğimizi bekleyeceği, tövbemizi yapıp ellimizde namaza başladıktan sonra, dünyaya dair her işimizi güzelce hâlletmişken geleceği garanti gibi yaşarız bizler.
Bu adam kabire konulunca, İlâhi adalet icabı, azaba düçâr olur. Bir ömür, Allah´tan gayrısının, nefsinin rızası, hoşnutluğu peşinde koşan bir kimse için sürpriz bir son değildir bu.
Burada sürpriz olan şudur ki, kabrinin önünden gelip geçerken bu adamcağızı azapta gören, üzülen zâtlar bir müddet sonra bir de bakarlar ki, adamın kabri cennet bahçelerinden bir bahçe olmuş.
Bunun nasıl olduğunu sorduklarında adam şöyle cevap verir: Ben öldüğümde henüz okul çağına gelmiş bir çocuğum vardı.
Ailem benden sonra onu Kur´ân mektebine göndermiş. Orada çocuğum ´Eûzu Besmele´ çekerken, Cenâb-ı Hakk´ın Rahmet-i Sübhâniyyesi cûş-u hurûşa gelip; "Şu günahsız sabinin çektiği Besmele-i Şerifim hatırına, babasına azap etmekten hayâ ederim." buyurmuş. İşte bu sebepten azaptan azâd kılındım.
Kardeşlerim, o adam, başkası tarafından Kur´ân öğrenmeye gönderilen çocuğunun besmelesi hatırına azaptan kurtuldu. Bir düşünün; ya çocuğunu kendi elleriyle o mektebe gönderseydi, azaptan kurtulmakla kalmaz üstüne kat kat ikrama nâil olurdu muhakkak.
O sebeple, zaten Allah Teâlâ´ya doğru düzgün bir kulluğumuz yok, bari evlatlarımızın Kur´ân okumayı öğrenmeleriyle ilgilenelim, onları teşvik edelim ki yarın kabirde veya hesap gününde belki de kurtuluşumuza vesile, evlatlarımızın öğrendiği Kur´ân olur, kim bilir.

AYET-İ KERİME
* "Eğer biz bu Kur´ân´ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz." Haşr: 21

*
"Kur´ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin." A´râf: 204

*
"Biz, Kur´ân okunduğu zaman, seninle âhirete inanmayanların arasına gizleyici bir örtü çekeriz. Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kur´ân´da Rabbinin birliğini yâdettiğinde onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler." İsrâ: 45, 46



HADİS-İ ŞERİF
* "Kur´ân´ı mâhir olarak okuyan, şerefli, itaatkâr elçiler olan meleklerle berâberdir. Kur´ân´ı kendisine zor geldiği halde kekeleyerek okuyan kimseye ise iki kat sevap vardır." Riyâzü´s-Sâlihîn

*
"İçinde Kur´an´dan bir şey bulunmayan kişi harabe ev gibidir." Tirmizî

*
"Kur´an ehline; Kur´an´ı oku ve yüksel, Kur´an´ı tıpkı dünyada okuduğun gibi tane tane tertil üzere oku, zira senin rütben, okuyacağın son âyetin yakınındadır, denilecektir."

Ebu Davud

SORDUM-ÖĞRENDİM
Mukabele nedir?
Mukabele; Cebrâil (as)´ın, Efendimiz (sas)´e her Ramazan; o sene inen ayetleri tilâveti ve iki cihan serveri Efendimizin dinleyip, Onun da Cebrâil (as)´e tilâveti, kıraati ile olan bir âdeti subhânidir. Mukabeleye giden kardeşlerimizin dudaklarını dahi kımıldatmadan içlerinden hiçbir ses çıkarmadan tilâvet eden zâtı dinlemeleri lazım ki bu mukabele şeklini muhafaza etsinler.


DUA
Efendimiz (sas)´in En Çok Yaptığı Dua
*
"Rabbenâ âtinâ fid´dünyâ haseneten ve fil´âhireti haseneten ve gınâ azâbennâr. Birahmetike yâ Erhamerrahimîn."


* "Allah´ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik, güzellik ver. Bizi ateşin azabından koru. Ey Rabb´im, merhamet edenlerin merhamet edicisi, bize rahmetinle muamele eyle." Âmin

TAKVİM




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —