Cinsel mitlerin toplumumuzda oluşmasında en önemli sebep;
Cinsellikle ilgili olarak, mitlerin oluşmasında en önemli sebep, cinselliğin toplumumuzda değer yargılarıyla yakından ilişkilendirilmesi ve cinsellikle ilgili konuları birbirimizle açıkça konuşamayışımız, tartışamamamızdır. Bunlara ek olarak, üzerinde bilimsel kuruluşlarca yeterli bilimsel çalışılmaların yapılmamasını ve çocukluktan itibaren, yeterli eğitimin verilmeyişinide ekleyebiliriz.
Bu konuya ilişkin bilinmezlikler bireyde korkuyu körükler. Hepimizin bildiği gibi, nedeni bilinmeyen korkular, abartılı olarak kulaktan kulağa dolaşır ve cinsel mitleri oluşturmaya başlar. Cinsel mitler ise, oluşturdukları abartılı ve gerçekçi olmayan cinsel beklentiler nedeniyle, suçluluk ve yetersizlik hisleri, kaygı ve başarısızlık korkularıyla cinsel işlev bozukluklarına zemin hazırlarlar.
Bizce, cinsellikle ilgili böyle mitsel bir alan oluşmasında bir başka önemli neden, tarih boyunca ve hemen tüm toplumlarda cinselliğin toplumun değer yargılarıyla yakından hem de güçlü bir şekilde ilişkili olmasından kaynaklanır. Bu durum toplumumuzda cinsellikle ilgili konuların açıktan konuşulmasını, tartışılmasını, üzerinde çalışılmasını, başka etkenlerin de devreye girmesiyle sınırlamıştır. Kişiler için son derece önemli olmasına karşın, açıktan açığa konuşulmayışı, cinselliğin insanlar arasında örtük, söylence şeklinde ifade bulmasına neden olmuştur.
Toplumda yerleşik mitler, sosyalleşme sürecinde hepimizin birey olarak cinsel rollerinin ortaya çıkışını etkiler. Kız ve erkek çocukların, doğduğu günden itibaren ayrı yapılar olarak, cinsel rollerine göre yetiştirilmeleri, kadın ve erkeklerin yaşayış, kavrayış biçimlerini, yönelimlerini, beklentilerini ve yaşamlarının her boyutunda ayrılıkları arttırıcı olmaktadır.
Cinsel işlev bozukluklarının temelinde yatan cinsel bilgisizlik veya yanlış bilgilenmenin bir sonucu olan cinsel mitler; değişik kültür ve toplumlarda önemli benzerlikler gösterir.
Bildiğimiz ve toplumda yaygın olan bazı cinsel mitler şunlardır:
- Erkek cinsel ilişkiye her zaman hazırdır.
- Başka şeylerde olduğu gibi, cinsellikte de başarıya ulaşmak çok önemlidir.
- Erkek cinsel ilişkinin sorumluluğunu üstlenmek ve yönetmek zorundadır.
- Sevişmeyi başlatan kadın ahlaksızdır.
- Sevişme cinsel birleşme demektir;
- Erkeğin penisi sertleştiğinde en yakın zamanda boşalmalıdır.
- Sevişme hakkında konuşmak veya düşünmek onu bozar.
- Tüm fiziksel yakınlaşmalar cinsel birleşmeye gitmelidir.
- Erkekler bazı duygularını belli etmemelidir. (ağlamak gibi).
- Her erkek, her kadına nasıl zevk vereceğini bilmelidir.
- Sevişme ancak iki tarafın birlikte orgazm olması ile güzeldir.
- Eşler birbirlerini sevdikleri takdirde sevişmekten nasıl zevk alabileceklerini de bilirler.
- Sevişmek cinsel organda sertleşmeyi gerektirir.
- İyi bir sevişme heyecanlanmanın sürekli tırmanması ve orgazmla sonlanması demektir.
- Mastürbasyon kirli ve zararlıdır.
- Cinsel ilişki sırasında mastürbasyon yanlıştır.
- Erkeğin penisinde sertleşmenin kaybı eşini çekici bulmadığı anlamına gelir.
- Cinsel birleşme sırasında fantazi (hayal) kurmak yanlıştır.
- Erkek veya kadın sevişmeye hayır diyemez.
- Sevişmede neyin normal olduğuna ilişkin belirli ve kesin kurallar vardır.
Peki bu cinsel mitler bizim için neden bu kadar önemlidir?
Çünkü cinsel mitler; eşler arasında cinsel sorunların oluşmasında bir etken oluşturabilir ve oluşan cinsel sorunların artarak devamında çok önemlidir. Ayrıca cinsel mitler bizlerin cinsel kimliklerinin oluşmasında önemli yer tutar. Zaman içerisinde cinsel ilişkiyi belli biçimlere zorlar ve kısıtlanmış bir cinsel yaşama neden olur, Çiftlerin cinsel ilişkisinin kalitesinin düşmesine neden olur.Cinsel mitlerin, kalıp yargılar cinselliğin yaşanmasını sınırlayan inançlardır.
Eğilimlerimizin, inançlarımızın, düşüncelerimizde yanlış oluşmuş kavramların, etkisi sadece cinsel yaşamımızı sınırlamayla kalmamaktadır. Yanlış bilgi ve inançlarımızın yansımalarını, biraz çevremize dikkatle baktığımızda fark edebiliriz. Bu yanlış inançlarımızın en belirgin örnekleri, özellikle cinsellikle ilgili esprilerde, fıkralarda, günlük basında ve pornografik yayınlarda sergilenmektedir.
Bu durum, aile içinde birbirimize karşı olan davranışlarımızda bile açığa çıkar. Birçoğumuzun cinsel eğitimi yetersizdir veya hiç yoktur. Özellikle aile olarak, çocuklarımıza böyle bir bilgiyi aktarma ve onları bilgilendirme konusunda ya hiçbir girişimde bulunmayız yada bunu çok kısıtlı bir şekilde gerçekleştiririz. Cinsellikle ilgili bilgi eksikliği ve cinsel olan herhangi bir şeye olan duyarlılığın kişileri değişik kaynaklardan, özellikle basın-yayın organlarından veya aynı derecede bilgisiz yaşıtlarından gelen mesajlara duyarlı kılacağını, hassaslaştıracağını düşünmeyiz.
Bu özellikle kadın cinsel şemalarında çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Kadın cinsel şemaları, iyi kız olma, cinsellikte pasif olma ve eşinin onu uyarmasını ve orgazma götürmesini beklemeyi gerektirir. Kadınlar arasında, ilişkilerinden hoşnut olmalarının cinsel işlevlerde önemli bir etken olduğu görülüyor. Cinsel performans, cinsel birleşmenin sıklığı, orgazmın olup olmadığı, sevişmekten zevk alma ve doyumla ilgili ölçüler yakınlık duygularından uzak değerlendirilir. Yapılan araştırmalar, erkeğe oranla kadının cinsel yanıtının sevdiği insanla olan ilişkisinin niteliğine daha çok katkıda bulunduğuna işaret eder. Kadınlar ancak bunu kişiliklerindeki duygusal örüntüyü değerlendirerek, ancak neredeyse el yordamıyla diyebileceğimiz bir şekilde gerçekleştirir. Kadın, eşini olumsuz değerlendiriyor veya fiziksel olarak ondan korkuyorsa ona cinsel yanıt vermede zorlanacaktır.
Cinsellikle ilgili sorunların ortaya çıkması durumunda, tedavi olarak, ilaçtan ziyade, eşler arasında cinsel uyumu oluşturmayı amaçlayan cinsel terapi öncelikli olarak kullanılmalıdır. Cinsel terapilerin bizlere bu anlamda yardımcı olabilmesi için, cinsel mitler ve yol açtığı sorunlar konusunda var olan sorunun kimden kaynaklandığının çok iyi bilinmesi, her iki tarafın itici gelmesi muhtemel yönlerinin cinsel terapist yardımıyla saptanması ve bu konuda çiftin kendilerini geliştirmesi çok önemlidir. Diğer bir deyişle hem bilgilendirici hem de destekleyici olarak planlanması gereken bir terapi sürecine gereksinim vardır.
Psk.Deniz TUNÇER
doktorsitesi.com