Onurlu, ilkeli, kimseye minnet etmeden, tavır sahibi olarak yaşamak varken, hak etmedikleri yerlere gelebilmek için atmadık takla bırakmayan vasıfsız zavallı pek çok insanın, sahip oldukları bu ruh hallerine doktorların bile çare bulamadıkları gözlemleniyor.
Seküler çağın en büyük açmazlarından olan karakter erozyonunun, toplumun epey bir kesiminde kalıtsallaşarak varlığını sürdürmesi klinik bir vakıa olarak analiz edilmeyi bekliyor.
Kimseye minnet etmeden, dik, ilkeli erdemli bir yaşam varken, bu erdem ve onuru hiçe sayıp kapı kapı gezerek, taklacı güvercinleri bile aratacak şekilde makam ve mevki peşinde koşmaktan harap ve bitap düşmüş pek çok insanın, nasıl bir ruh açmazı ile yaşamak zorunda kaldıkları merak ediliyor.
Hiç kimsenin içinden sağ çıkamayacağı, kıytırık bir dünya için, insan ruhuna verilmiş yüce bir erdem ve tavır sahibi yaşamın lezzetini bilemeyen pek çok zavallının, bu hastalığı karşısında tıp ve bilim adamlarının çaresiz kaldıkları gözlemleniyor.
Psikologların, sosyologların, tıp insanlarının ve bilim insanlarının en kısa zamanda bu hastalığa çare bulmaları umut ediliyor. Aksi halde hastalıklı bir topluma doğru gidildiği ve zamanla da bu hastalığın yaygınlaşması sonrasında, akıl sağlığı yerinde olanların azınlıkta kalarak yok olmaya doğru gidecekleri varsayılıyor.
Kale gibi sağlam karekterli insan gibi yaşamak varken, özü sözü bir olmayan müsveddeler ile yaşamak kader olmamalı...