ERZURUM SAHİPSİZ MEMLEKET
Yaklaşan Ramazan bayramı münasebetiyle, Bayramların; sevinç, mutluluk ve bir tatlı tebessüm içerisinde eş, dost, akraba ve yakınlarınızla gülerek eğlenerek geçirmenizi temenni ederek her zamanki çizgimden çıkıp siz değerli okurlarımla, okuyunca saatlerce kahkahalar atıp güleceğiniz, belki biraz düşüneceğiniz, düşünürken aklınızdan birilerini geçireceğiniz bir halk hikayesini sizlerle paylaşmak istedim.
Not: Bu Hikaye günümüze bir Halk Hikayesi olarak uzanmıştır. Bu Hikayeyi Sakın Kimse üzerine alınmasın. Birileri hayal edilerek, düşünülerek ya da kast edilerek kaleme alınmamıştır. Grup Gündoğarken´in O unutulmayan şarkısı ne diyor;
?Aç gözünü seyret tekrarı yok bunun.
İşimiz muhabbet efkarı yok bunun.
Arada bir dilimiz sürcer ise affola.
Susmasını biliriz de kemiği yok bunun.
Niyetimiz kimseyi kırmak değildir.
Şuradakini buraya koymak değildir.
Arada bir zülfü yare dokunduk.
Tam yerine rast geldi manzara koyduk.?
Şehrimizde herkes şunu söyler. ?Sahipsiz Memleket? aslında sahibinin kim olacağına ya da kimin bu şehre gerçek sahip çıkacağına karar veremeyen bir toplumun seçmenlerinin kendi seçtiklerine yakıştırdıkları yaftadır bu söz.
Bilinir ki; Siyasetçiler ve Politikacılar genellikle sadece kürsüye çıktıklarında vatan ve milleti düşünürler.
Kürsüde onları tutamazsınız.
Coşarlar da coşarlar!
Kürsüye çıktıkları vakit ülkeye ve şehirlerine hizmet ettiklerini sanırlar!
Bir kısırdöngüdür bu...
Bağırırlar da bağırırlar...
Bu atıp tutmaları onların çevresinde vatandaş gruplarının toplanmasına yol açar.
Niteliklerine değil, bağırmalarına önem verilir.
Antik Yunan döneminde (MÖ 620-560 yılları arasında) Ege´de yaşayan ünlü masalcı Ezop´un iki bin altı yüz yıldır canlılığını yitirmeyen bir öyküsü var.
Aslında bu öyküyü çoğumuz biliriz. Ben yine de Ramazan Bayramınızı güzel, hoş, sağlık, sıhhat, huzur, neşe ve tebessüm eşliğinde geçirmeniz dileğiyle bu hikayeyi sizlerle bir kez daha paylaşmayı düşündüm.
Hikáye bu ya... Bir inek, bir beygir, bir eşek, etrafa dağılıp insanların ne yaptıklarını öğrenmeye ve beş yıl sonra buluşmaya karar verirler...
Her biri başka yöne gider.
Aradan beş uzun yıl geçtikten sonra buluşma yerine önce inek ve beygir gelir...
İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüştür.
Beygir merakla sorar: "Nedir bu halin inek kardeş?"
İnek acıklı bir şekilde içini çekerek anlatır:
"Sorma beygir kardeş... Bu insanlar çok merhametsiz... Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Bir inek daha bulup onu yanıma koyarak bizi çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş."
Beygir de acı acı başını sallayarak anlatır:
"Ah, sorma... Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım. Üzerime bindiler, ses çıkaramadım. Biri indi, öbürü bindi! Binmedikleri zamanlar zincire vurdular. Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğinde arkama kocaman bir araba bağladılar. Bu sefer bir çoğunu yeniden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça, daha hızlı gitmem için kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım inek kardeş."
İnek ve beygir böyle konuşurken uzaktan eşek görünür. Hayli neşelidir. Islık çala çala, taşlara tekme ata ata, hoplaya zıplaya gelir. Mutludur. Üstelik şişmanlamıştır. Tüyleri pırıl pırıl parlamakta, gözlerinin içi gülmektedir.
İnek ile beygir şaşırmış bir şekilde, "Nedir bu halin? Neler oldu? Neden böyle zevkten dört köşesin?" diye sorarlar.
Eşek keyifli bir şekilde anlatır:
"Sizden ayrıldıktan sonra uzakta bir memlekete vardım. Birisi yukarı çıkmış bağırıyor, bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu. Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim bağırmamı bilirsiniz, yeri göğü inletirim. Sesimi duyan benim yanıma koştu, duyan duymayana haber verdi, etrafım insanla doldu. Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım. Haktan, hukuktan, refahtan, adaletten filan bahsettim..."
"Eee, sonra ne oldu?"
"Ne olacak beni kendilerini vekaleten temsil etmem için vekil, başkan seçtiler!"
"Deme yahu.. Yani sen insanların vekili, başkanı mı oldun?"
"Evet...
Sahipsiz Değilsiniz, Artık Bir Sahibiniz var diye ben bağırdıkça onlar ´Seninle gurur duyuyoruz´ diye alkışladılar.
Ben de yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım!"
"Pekiii, senin eşek olduğunu anlamadılar mı yahu?"
"Valla, anladılar anlamasına da aradan beş yıl geçti!"
Evet işte hikaye bu?
Şuan yüzünüzdeki o bayram sevincini ve tatlı gülümseyişlerinizi görür gibiyim.
Hatta birileri "Bak Şu Eşekoğlu Eşeğe" diyor sesleri kulaklarımda çınlıyor bile...
Neyse Bir Atasözüyle noktalayalım hikayeyi "Anlayana Sivrisinek Saz. Anlamayana Davul Zurna Bile Az"
Ailenizle, Sevdiklerinizle, Eş, Dost ve akrabalarınızla güzel bir bayram geçirmenizi temenni ediyorum.
Erzurum
22.11.2024