Hafifçe soğuk bir ilkbahar vaktiydi. Erzurum Kalesi´ne varıp saat kulesine çıkarak Nene Hatun´un şehrine, şöyle tepeden baktım. Tabyalar´dan Palandöken´e doğru uçan kuşlar, Kurtuluş günlerinde olduğu gibi milletimizin bağımsızlık destanını yazdığı günleri hatırlattı. Elime bir kağıt ve kalem alarak bu anı kaydetmek istedim. Dizeler peş peşe akıp geldi:
BEYAZIN DOĞDUĞU ÜLKEDE KIRMIZI GÜL
Kırmızı göklerde beyaz bir kelebek gibi,
Süzülerek bir şahin yavrusunu andıran,
Ve ayın hilalinden aldığın asil rengi,
Ulu ülküdür damarlarımıza dolduran.
Ey başı sert rüzgardan eğilmez Ağrı Dağı!
Gölgeni uzattığın yüce ana yurdumda,
Tarihin bin bir gözesi tırmalar toprağı.
Şerefli bir mazi dolaşır, benim soyumda.
Ağıtlar söylenirken Urfa´nın her şanında,
Efelerdir göğsümü gerdiren bir Ege´de.
Destanların en hası yazılırken Maraş´ta,
Hırçın dalgalar selam durur, Karadeniz´de.
Sen Alparslan ile yücelttiğin bu sancağı.
Yüksek burçlarda dalgalandıran kahramansın!
Sorsam şimdi sana Antepli Şehit Kamil´i,
Cevap veremeyen Kızılırmaklar utansın!
Akdeniz´i yırtarak Marmara´ya ulaşan,
Bir sevdadır vatanı uğruna çocuk yaşta,
Şehidimdir, Tunalar´dan Dicle´ye uzanan,
Kefensiz gövdesinde, akan kan ve yaş başta.
Nene Hatun ile aldığın bu istikbali,
Nakış nakış sinesine işlemiş, Uludağ.
Adana, Bolu, Trabzon için istiklali;
Kan kırmızı kalemlerle ebede yazmış çağ.
Yeşilırmak coşsun; Çoruh, Bayburt´ta dertlensin.
Asi ile Fırat kaynasın, korksun geceler.
Güneş, Erciyes´ten doğsun, gündüz filizlensin.
Şırnak´tan Tekirdağ´a, bir türküdür heceler.
Beyazın doğduğu ülkede kırmızı bir gül,
Fırtına dindiremedi, kar serinletmedi.
Aşıklardı birbirine, bu iki genç gönül
Beyazın doğduğu ülkede kırmızı bir gül.