Tarih: 11.11.2015 21:44

1 Kasım, MHP ve "Devlet"

Facebook Twitter Linked-in

 

HABER 10 Yazarı Cengiz Sözüpek´in Kaleme aldığı 1 Kasım MHP ve "Devlet" Başlıklı Yazısı: İnsan hayalleriyle ilgili iki büyük trajedi yaşarmış; ilki hayali gerçekleşmediğinde, ikincisi ve daha büyüğü ise hayali gerçekleştiğinde.

MHP ve ?Ülkücüler?, 1 Kasım seçimlerinde gerçekleşmeyen hayallerinin yaşattığı travmanın daha büyüğünü, 18 Nisan 1999 seçimleri sonrasında kurulan Anasol-M hükümetinde ?iktidar hayali?ni gerçekleştirerek yaşamışlardı.

İktidar olmuşlar ama muktedir olamamışlardı.

Ne ülkücüler devlet olabilmiş, ne de devlet ?ülkücü? olmayı kabul etmişti.

Devletin yüz yıl önceki üç tarz-ı siyasetinin en keskin köşesinde ?karşılıksız sevgi?yle beslenen ve ?kurucu tarzın? sahipliği duygusuyla hayal ettiği ?leylâ?nın (devletin) artık hayallerdeki leylâ olmadığı görülmüştü; bundan daha acısı ise sadece olmadığını değil olamayacağını, Devlet Bahçeli ile birlikte, çok az kişi görmüştü.

MHP´lilerin yaşadığı bu hayal kırıklığının miladı için 12 Eylül´e gidebiliriz.

12 Eylül´ün cezaevlerinde ?misafir? edilen eski bir Ülkü Ocakları Başkanı´nın (bugün Ankara milletvekili) o dönemin muhasebesini yaparken söylediği ?anladım ki; ne bu devlet ülkücüleri, ne de ülkücüler bu devleti seviyor? tespiti,yeni devletin artık eski MHP´yi birkaç atımlık kullanım sonrası ?cami önüne bırakmaya? karar verdiğinin anlaşılmaya başladığının itirafıydı.

Soğuk savaş bitmiş, korkularını/reflekslerini/meşruiyetini soğuk savaşın dengelerine göre belirleyen ?devlet aklı? da yeni dengelerin ?ya yeni hâl ya izmihlâl?ı dayattığını fark ederek kendisini yeniden tanzim etmeye başlamıştı.

Devletin soğuk savaş sonrasında kurucu/koruyup kollayıcı damarının tabiî ?küçük paydaşı? MHP´yi ?cami önüne bırakmak zorunda kalması?, hiç kuşkusuz varlık ve bekâsını devletin varlık ve bekâsına dayarken aynı zamanda devletin de mevcut formunu alan MHP için derin bir ?aldatılmışlık? hissine yol açtı.

12 Eylül´ün şartlarının olgunlaştırıldığı yıllarda devletin yanında yer alan MHP ve Ülkücüler, 12 Eylül darbesinin yapıldığının duyulduğu saatlerde ?acaba bizimkiler mi yaptılar? ihtimalini hiç de yabana atmamışlardı. En azından 12 Eylül sabahında, müesses nizamın kendilerine ?devlet/millet düşmanı komunistler?le aynı teraziye koyacağına ihtimal veren çok az MHP´li/Ülkücü vardı.

Devletle ilk ciddî tanışma bu meşûm 12 Eylül´ün zulümlerinde olmuş, MHP´nindevletçi milliyetçiliğini devletle birlikte sorgulayan ülkü ocaklıların büyük bir kısmının BBP´yi kuracağı ayrışmanın da ilk tohumları bu sorgulamalarda atılmıştı.

İdeolojisiyle devletin kurucu ortaklarından olan ama devletteki iktidarı da NATO/Soğuk Savaş şartlarında kullanıldığı kadar olan bir devletçi milliyetçi hareket, devletin yeni yol haritasında en kötüsü için saklanan bir refleks olarak ve ancak o kadar kendisine yer bulabilecekti.

Devletin soğuk savaşın kodlarıyla tahkim edilen sütunlarının, soğuk savaş sonrası yeni dünyanın meydan okumaları karşısında devleti ayakta tutacak mukavemette olamayacağı anlaşılmıştı.

Devlet; ideolojisini 1930´larda, milletle bağını 1940´ların halka rağmen halkçılığında, reflekslerini yarım yüzyıllık Soğuk Savaş şartlarıyla şekillenen ?yurtta statüko cihanda NATO?culukla ayakta kalamayacağını anladı.

Devletin bu dönüşümü sonu buharlaşmak olan bir katılıkta ısrarın yıkımı getireceğini görmesindendi.

MHP ise 18 Nisan sonrası muktedir olamadığı iktidarında tecrübe ettiği ve sonrasında da bir türlü iktidar olamadığı yeniyi, daha doğrusu zamanın ruhunu okuyamadı. Ve trajedinin daha büyüğünü ise, tarihin ruhunu da yanlış okuyarak yaşadı.

MHP´nin kimlik bunalımı, biraz 1930´ların kurgu kimliğinden ve daha çok 1970´lerin NATO/Soğuk Savaş anti komünizm konseptiyle ve buna devletinSovyet korkusuyla birlikte gösterdiği reflekslerle şekillenen bir tarih dışı duruşla başlamıştı.

MHP, üç hilâle sahipleniyor ama hiçbir Osmanlı padişahına ?Osmanlı(Türkiye) Türklerindir? dedirtemiyordu.

MHP, Sultan Alparslan´ı simgeleştiriyor ama O´na ?Ne mutlu Türk´üm diyene? dedirtemiyordu.

MHP, Yesevî yolu diyor ama ne Fergana Vadisi´inde ne Van Gölü havzasında Andımız´a ait tek bir iz bulamıyordu.

MHP´nin kimlik dayatmasını 30´lara ve 70´lere sıkıştırması, târihle olan bağlarını da kökü mazide olan atiye dönüştüremiyordu.

MHP;

Orta Asya steplerinde bulduğu izlerle ne Selçuklu´nun terkîbinin ne Osmanlı´nın fütuhatının yapılabileceğini anlayamadı..

Bir Boşnak´ın ya da bir Arnavut´un, millet olma ve ortak bir tarih şuuruna sahip olma noktasında bir Kazak´dan ya da Tatar´dan neden daha yakın olduğunu idrak edemedi..

Tüm bunların üzerine, târihte hiç olmamış bu kurgu Türk kimliğini icat ederek Ortadoğu´dan keskin bir şekilde geri çekilmemizi sağlayan devletin aynı şekilde 80´lerde bu kurgu kimlikle Kürtleri de dövmesini destekledi.

Kurgu Kürt ulusalcılığının karşısında yer aldı, ama kurgu Türk ulusalcığını dayatarak; ve bunların birbirlerini beslediğini göremeyerek..

Oysa bugün devletlerle/kadim devlet anlayışı ile savaşan ve tüm dünyadaki devletleri yok ederek tek tip küresel devlet inşâ etmek isteyen küresel finans-kapitale karşı millî bir kimlik inşâ etmek tüm devletlerin varlık ve bekası için elzem durumda.

Millî kimlik, târihî ve içtimâî vetirede akıp gelen ve dayatmalardan uzak tabiî bir şekilde oluşan kimliğimizdir. Bu kimliği Kürtçülük bozduğu gibi, ondan daha evvel ve daha fazla Türkçülük bozar.

MHP´nin bu kimlik bunalımından, soğuk savaş reflekslerinden bir an önce çıkması gerekiyor..

MHP için ?yolun sonu?, 8 Haziran sabahı MHP´ye oy veren seçmenin 22%´sinin ?sonuçların bu şekilde olacağını bilseydim, Ak Parti´ye oy verirdim? demesinden öte, barajın %5´e düşmesi ve PKK´nın DHKP-C ayarında halk-lojistik desteğinin marjinalleştiği bir örgüte dönüşmesiyle birlikte oy oranının %7´yi geçmemesiyle olacak.

Başkanlık sistemine geçildiğinde ise zâten gideceği bir ?yol? da kalmamış olacak.

Ne târih ve ne de ?devlet? boşluk kaldırmaz; Devlet Bahçeli gitse de gitmese de..

HABER10




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —