Önce Gavurboğan adı nereden geldiğini ifade edelim ve devamında iftar vakti sohbet ve koşuşturma anılarına geçelim.
Ruslar İkinci defa Erzurum´u işgalle kalkışmaları sırasında, Toprak Tabya´yı bünyesinde barındıran genellikle Türkmen boylarının bulunduğu bu mahali işgal edip yanında getirdikleri Ermeni çeteleri ile yapacaklarını zannettikleri katliama karşı , bu mahalde bulunan ahali, vatanını namus kabul ederek kahramanca
Göğüslerini siper etmiş ve verdikleri çok sayıdaki şehit ve gazileri ile asla teslim olmamış, bilâkis mütecavize dişlerini gömerek tarihe mührünü vurmuş ve bu yapılan kahramanlığı ise ordu tarafından Gavurboğan Muharebeleri olarak adlandırılmıştır.İşte bu ahalinin gösterdiği kahramanlıklardan dolayı Vali, ordu kumandanı Feyzullah Paşa ve Genelkurmay başkanı Org. Fevzi Menguç tarafından Osmanlı Sultanı Mecid Han´a bu mahallinin Gavurboğan Mahallesi olması için yaptığı teklif, Osmanlı Sultanı Mecid Han tarafından uygun görülmüş ve adı ?GAVURBOĞAN? olmuştur.
Gavurboğan Mahallesi ordunun emri ile Erzurum ve civarındaki ahaliye, bütün askeri birliklere, bu büyük şeamet (Büyük bir akıl ve zeka ile) ve şecaat (Yiğitlik ve cesurluk)? eserini yayınlayarak duyurulmuştur. Daha sonraları Erzurum´un gelişmesi ile alınan göç Gavurboğan Mahallesi nüfusun unda artması ile Gavurboğan mahallesi üçe ayrıldı.
Birinci Emirşeyh mahallesi, ikinci Yukarı Hasanı Basrı Mahallesi ve üçüncüsü Aşağı Hasanı Basrı mahalleleri oldu.
Benim kendi mahallem olan Emirşeyh mahallesin de İftar Saati sohbetler hiç unutulur gibi değildi.
Palandöken İlkokulunun önü ile, okulun karşı tarafında yer alan ve asırlık
bir çınar gibi dik duran Taş camiinin bitişiğinde koyun koyuna girmiş hanelerden,
Hacı Osman Kaloğlu ve İbrahim Adıgüzellerin evleriyle, bahçelerinin
önünden başlayan, Muhtar Fahri Çeteli´nin bakkaliye dukanın köşesine
kadar uzanan yer, iftar vakti bekleme yeriydi. İftar saatine kadar sohbet bölüğü
gibi toplanan mahallelilerden; Tuncer Aktaş, Ertuğrul Adıgüzel, Zalim
Abo(Abdurrahman Demir), Şeref Hamamcı, Akidi Culuk, Hacı Ferit Akyüz,
Canip Keçeci, Gacıroğlu Yüksel, Şakir-Fahrettin- Sabahattin Keser kardeşler,
Ahmet-Sezai Keser kardeşler, Yıldırım Denizli, Orhan İğder, Kır Recep, Şuşarlı,
Şafaklı, Lambalı Yaşar, Talat Sinoplu, Zeki-Ahmet-Salih Kaloğlu kardeşler,
Mansur Eğilmez, Şahset Eğilmez, Feyzi Kalkan, Oktay Çapan Hayrettin
Kotangil ve aralıklarla dizilen top atışını yine bekleyen; Turgut Aktaş,
Hacı Nevzat, Murat Kadakcı, Sait Kaleli, Sabahattin Eyricayır, Mitil Mustafa-
Ahmet Çapan kardeşler, Ekrem Ay, İsmail-Orhan- İbrahim Culuk, Mücahit
-Cahit-Erdal Himoğlu, kardeşler, Nuri Kan, Atabey Çapan, Gani Çapan,
Burhanettin-Lütfettin Adıgüzel kardeşler, Nihat-Cihat-Fuat Yakut kardeşler,
Sabahattin-Selahattin Doğu kardeşler ayaküstü sohbetlerini yaparlardı.
Taş Cami Muhtar Fahri Çeteli Dükkanı Tuncer Aktaş bazen fırınlarına gidip, kasaya yardım eder, kardeşi Turgut ise fırından kaçamak yaparak, top oynamaya giderdi. İş, tabii olarak babaları Kemal emiyle, küçük oğlu Şahin´in sırtına kalırdı. İşte bu fırın demişken, pijamalarının üstüne giydiği robdorşambırıyla, iftara yetişmek peşinde aceleci davranarak, koşuşturanların verdikleri selamlarının ardı arası kesilmezdi. gelenden gidenden aldığı selamlara karşılık veren Mitil Osman Çapan eminin balkondan, oğlu Mustafa´ya hadi iftara az kaldı, Kemalgilin (Kemal Aktaş) fırında yumurtalı susamlı pideyi al da gel demesini işitenler, bazen iftara yakın Baharettin Gacıroğlu´nun kuşlarının uçuşlarını tamamlayıp, iftara gelen misafirler gibi bacalarına süzülerek inmelerini izleyenler az değildi.
Toprak tabyaya doğru evleri olan; kasap Asım, kasap Selami, kasap Turan´ın,
kasap Alirıza Ovat´ın-kardeşi terzi Sabahattin Ovat´ın, berber Korkmaz´ın, kasap
Cellat Nizam, lokantacı Sülfettin Barın, kasap Veddo ve kardeşi, kasap Baro´nun
koşuşturarak geçiş saatleri ile, arkalarından Ziya Akyüz eminin her zamanki
gibi ceketinin yan cebine katlayarak koyduğu Tercüman gazetesi, koluna girdiği
ağabeyisi Ahmet emi ve kendi koluna giren ve her zaman babasına ibrikle ?Dabahane suyu? getiren oğlu Fatih´le beraber, Ziya emi iftarı bekleyenlere eliyle selam vererek geçmelerini, arkadan Sobacı Cemil (Arpacık) emi kolunda sobacı
Mustafa Himoğlu, sobacı Mehmet Sözen, Demirci Abo Usta ve Vahdettin
Özgenç emi ile Fehim eminin geçişleri, Cambaz Zihni ağabeyinin kunduracı Necatı
Tosunoğlu (Tanca)´nun geçişleri ve Ağzıkara tuğlacı Salim Eminin, ahenkli
bir şekilde geçerken iftarı bekleyenlere hergün ayak ustu bir ay boyunca değişik
fıkralar ve hatıralar anlatmasının tadına doyulmazdı.
Hele Mahmut-Ahmet-Mustafa (Culuk) kardeşlerin evlerinin önünde sandalye
üzerinde oturmaları, Üvez eminin tek atlı, lastik tekerli at arabası ile oradan
gecende maytap atarlar korkusuyla, atını kamçılayıp? Ben Hur? gibi süratle
geçişi, iftarı bekleyenlerin toplu alkışları arasında yarışı kazanmış bir eda
takınması hiç unutulmazdı.
Galip-Cahit-Sagıp Hakkıoğlu kardeşlerin beraber geçişler,12 Mart Bayram
törenlerinde uzun konuşmasıyla Erzurumluların yakından tanıdığı, Emekli
Binbaşı Muaffak Çetin Tekirbaşoğlu´nun Muhtar Fahri eminin oğlu Muzaffer
Çeteli´den salkım uzum tarttırıp alması ve kaldırımda bulunan kişilere, gençler
sizlere de iftarlık alayım mı ifadesinin peşine, hemen karşı kaldırıma geçip
evini göstererek, evine yaptırdığı serpme boya ve pencere kornişlerinin iyi olup,
olmadığını sorması ve uzun uzun evini seyretmesi, ancak oğlu Nuri´nin evden
babasını görüp yanına gelmesi ile sonlanırdı.
Mahallenin çocuklarının Palandöken ilkokulu bahçesinde oynadıkları futbol
maçlarının peşine terzi Kemal Ay eminin evinin önünde akan çeşmede çorap
ve ayaklarını yıkama yarışına girmeleri ve müezzin-hafız (Hakkıoğlu) eminin
minareye çıkıp top atılışını beklerken, Taş cami İmamı Ali Küçük hocanın iftara
yakın camiden çıkarak, evinin yolunu tutması, koşuşturanlara,İkindi namazının öncesi veya sonrası camilerde okunan hatimleri dinleyen cemaatte iştirak ederdi. (iftara az bir sure kala dağılan cemaatten, erkeklerin başında namaz terlikleri, kızların başlarında namaz örtüleri olurdu).
Bir başka durumda; Sigara tiryakilerinde özel işi olanlarla, kendi kafa istekleri ile işyerlerine pek uğramayanlar evlerinde orucunu geçerlerdi., bazı işçi ve memurların çoğu da Ramazan ayında izinlerini kullananların çoğu Ramazan ayı boyunca geceleri sahura kadar dışarıda gezme veya oturmalarından dolayı, gecenin uykusuzluğunu, gündüzleri evlerinde bir hayli uyuyarak geçirenler,
İftara yakın saatlerde kaleden atılacak iftar topuna on, onbeş dakika kala uykudan
ayılıp dışarı çıkarak sohbet yerine gelerek, ağzını da buruşturarak topa kaç dakika
kaldı diye bir endazeyle sormasına aldığı cevaba binaen, kendi kendine yavaş
bir sesle söylenerek, bir top atılsa da, elindeki sigarasını göstererek; "cıgarayı yaksak"
diye sohbete karışır gibi yalnız cıgarasını yakmayı bekleyenler hiç eksik olmazdı. .
Hakkıoğlu ve sonraki müezzin ve gurra hafız olan Yusuf Dicleli´nin top atılışı ile minarenin etrafında bulunan kandilleri yakıp, ezan okumaya başlaması ile cıgara(sigara) tiryakileri hemen, topun atılmasıyla birlikte evine gitmeden, hemen sigaralarını kendi aralarında, birbirlerine ikram ederek yakar iftarlarını açmalarını beklemeden diğer bekleyen sohbet edenler hemen oradan evlerine iftarlarını açmaları için koşuşmaların, ardından sohbet alanında hiç kimse kalmazdı. İn-cin top oynardı.
Şimdilerde; kentsel dönüşümle bu hatıralarla dolu mahalle yıkıldı gitti. Ama ne hikmetse bu kültürü muhafaza için o muhitin yerlerini istimlak yerine yerleşim olarak düşünüp o insanlara dönüşmesi sağlanıp Erzurum kültürü muhafaza edilmesi gerekirken, yalnız rant hesabıyla yapılan yapılaşma veya kentsel dönüşümün uygulanmasının hüznü ile dikiyoruz ki artık, o muhitte oturan en az beş kuşak atalarından birbirlerini tanıyan aileler şimdilerde artık yok!..
Yalnız tesellimiz işte böyle birer hatıra şeklinde yeni nesillere yaşamadan onlara anı olarak anlatmak oluyor. Evet,aramızdan ayrılan ve Hakka yürüyenleri bir kerede dahi rahmet ve minnetle anıyor, hayatta kalan tüm kişilere sağlıklı günler geçirmelerini yüce mevlamdan dilerim..
Mücahit Himoğlu/21. Dön. MHP Erzurum Milletvekili.